ATASÖZLERİ ANLAMLARI, ANNE BABA ve AKRABA

ATASÖZLERİ ANLAMLARI, ANNE BABA ve AKRABA

1. Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar: Yaşadığımız bir acıyı bizden sonra en fazla annemiz hisseder. İnsan olarak kim bize ne kadar yakın olursa olsun, annemiz kadar bize içten davranamaz. Bu nedenle, en içten ve katıksız sevgi, annenin evlâdına ve evlâdın annesine duyduğu sevgidir. Kötü günlerimizde çevremizde bulunan herkesin bir çıkarı olabilir. Ancak annelerin acımıza karşı yanışı ve ağlayışı, en içten olanıdır. Diğerleri beklenti ve çıkarları kadar yakınlık duyabilir. Sosyal çevremizde annenin evlâdına ve evlâdın annesine olan sevgisi en içten sevgidir.

2. Akraba ile ye iç, alışveriş etme: (bk. Dostluk: Söz 31).

3.  Ana ekmeğine kuru, ayranına curu denmez:
Üzerimizdeki en önemli hak, anne ve baba hakkıdır. Evlâdın, hiçbir alacağı yoktur. Tersine bir evlât, ömür boyu ödeyemeyeceği kadar anne ve babasına borçludur. Yerli yersiz, haklı haksız her türlü beklentilerle onları suçlamak ve onlardan uzaklaşmak çok yanlıştır. Anne ve babanın ikram ettiği her şey değerlidir. Onlann bize sunduğu mal ve imkânı yeterli ve değerli bulmalıyız. Verdiklerini kesinlikle küçümsememeliyiz. Onları haklı da olsak hiçbir zaman incitmemeliyiz, üz-memeliyiz.

4.  Ana gibi yar olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz: Bizler annemizden kopan bir parçayız. Bize en temiz ve en büyük sevgiyi onlar duyar. Bizden çıkan olanların gösterdiği yakınlık, yardım ettiklerimizin minneti, annenin sevgisine denk hatta yakın bile olamaz. Eşler, anne ve babalarına duydukları sevgi yüzünden birbirini kıskanmamalı, aksine birbirini desteklemelidir. Çünkü anneyi seveme-yen yürek, eşini hiç sevemez. Sevginin başlangıcı ve kanıtı anne sevgisidir. Annemizin bedenlerinde var olduk, yüreklerinde büyüdük. Annemizden daha çok sevenimiz yoktur.

5. Ana kıza taht kurar, kız kocadan baht bulur: Anne babanın kızma sağladığı olanaklar evleninceye kadardır. Kızın bahtı kocasına bağlıdır. Mutluluğu, geleceği, zenginliği, fakirliği evlilikten sonra ortaya çıkar. Bu nedenle anneler, kızlarına mal yerine görüş, anlayış ve bilgi sunarak, onların iyi bir evlilik yapmalarına, mutlu bir yaşam kurmalarına yardım etmelidir. Kızlarımıza yaptığımız çeyizi değil onlara verdiğimiz ahlâkı önemsemeliyiz. Kızımızın malı ve mutluluğu kendi yuvasında kurulacaktır.,

6. Ana yılan, sözü yalan; karı çiçek, sözü gerçek: Bazı evlâtlar, çocuk sahibi olmadan annelerinin kıymetini anlayamazlar. Eşlerinin gösterdiği sevgi ve yardım karşısında çıkarcı bir gözle, annelerini unuturlar, onlara değer vermezler. Eşlerine daha fazla ilgi ve sevgi duyarlar. Hatta haddi aşarak annelerini incitirler. Eşler şunu iyi bilmelidir ki annesinin değerini bilmeyen eşinin değerini hiç bilmez. Anneye yapılan yanlış, zamanla eşe yönelir. Anne sevgisi, eşe olan sevgiyi olumsuz etkilemez. Biz, hem annemizi hem eşimizi gereği gibi sevmeliyiz. Eşimizi bulunca annemizi bir kenara atmamalıyız.
Bu atasözünde bir eleştiri ve tesbit vardır. Yapılan ve yaşanan bir yanlışa dikkat çekilmiştir. Bu ifade, o davranışı doğrulamak için değil o davranışta bulunanları uyarmak için söylenmiştir.

7. Anaç tavuğun bastığı civciv incinmez:
Sevdiklerimize özen gösteririz, ama ister istemez bazı hatalar yaparak, görünüşte onlara zarar verebiliriz. Ancak sevginin çilesi, sevenleri incitmez. Dışarıdan kavga ettiğini sandığımız, beddualarını işittiğimiz anneler, yine de evlâtlarını herkesten fazla severler. Bundan dolayı anne babanın azarı, tenkidi ve nazı evlâdını incitmez. İnsanı, sevdiği kişinin çilesi değil, düşmanının iltifatı incitir (Anaç tavuk, civcivi olan tavuktur).

8. Analı kuzu, kınalı kuzu: Annesi hayatta olan çocuk, daha bakımlı ve mutludur. Öksüz çocuklar, bedenen zayıf ve bakımsız olduğu gibi ruhen de zayıftır. Çünkü bir çocuğun yükünü ancak bir anne çekebilir. Bunun gibi kimsesiz ve yalnız olanlar toplum içinde fark edilir. Çevresi geniş ve güçlü kişiler, daha rahat ve mutludur. İnsan, annesi ve çevresi ile vardır. Öksüz ve yalnız kişiler, daha mağdur ve mahzundur.

9. Analık beyaza kara yamalık: Anne ve baba, çocuklarının rahat ve huzuru için evlilik sonrası da fedakarlığa devam ederler. Ancak gelinlere, eşlerini kaynanaları ile paylaşmak zor gelir. Bu nedenle bazı gelinler, kaynanalarım kocalarının bir noksanı gibi görürler. Fakat kısa bir süre sonra gelinler de kaynana olacak ve aynı duruma düşeceklerdir. Burada böylesi bir yanlışa tepki ve uyarı vardır.

10. Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al: Çocukların, özellikle kız çocuklarının ilk öğretmeni anneleridir. Çocuklara istenilen davranışlar anneleri tarafından kazandırılır. Kız çocuğunun kişiliği hakkında en sağlam kaynak, annesinin ahlâkıdır. Bir kızın dili, annesinin dilidir; tavrı, annesinin tavrıdır. Başka bir davranış biçimi gözleyip karşılaştırsalar da ilk aldıkları kalıp, ileriki yaşlarında da belirleyici olacaktır. Annelerden sonra kızlar için en önemli gösterge, yaşadıkları aile çevresi, evin düzeni ve temizliğidir. Toplumumuzda damat ve ailesinin gelin adayını en iyi tanıma yöntemi kızın anasını ve evini görmektir.

11. Asıl azmaz bal kokmaz, kokarsa yağ kokar aslı ayrandır: Kendi öz değerlerimizden ve kültürümüzden kaynaklanan her şeyi yaşamak ve yaşatmak kolaydır. Ancak taklit aşamasındaki hiçbir şeyi sürdüremez ve kendimize mal edemeyiz. En ufak bir zorlamayla bile aslından uzaklaşırız. Oysa tarihimize, kültürümüze ve özümüze dayanan her yaşam ve düşünceyi, en güzel haliyle ortaya koyup uygulayabiliriz. Hiçbir zorlama da onu bozup değiştiremez. Bu nedenle kalıcı değerler ve yaşama biçimleri, insanların kendi öz kültürlerinden doğar. Kişisel anlamda ise insanın ailesinden aldığı terbiye ve eğitim kalıcıdır. Kişiliğimizin sağlam ve güçlü olması için aile yapımızın sağlam olması; değer yargılarının, kültür ve tarih zeminine oturmuş olması gerekir. Taklidin akıbeti yakındır.

12.  Aşını, işini ve eşini bil: Görev ve sorumluluklarımızın ilk üçü, evimiz, işimiz ve eşimizdir. Bunların değerini ve gereğini bilmek şarttır. İnsanın ve toplumun mutluluğu buna bağlıdır. Bu üçü hakkında duyarlı olmadıktan sonra; yapacaklarımız anlamsız, yaptıklarımız da bilinçsizdir. İnsanın bilgisi, görgüsü, duyarlılığı bu üç unsura gösterilen ciddiyetle ortaya çıkar.

13.  At, avrat, silâh emanet edilmez: İnsanın paylaşamayacağı üç temel şey; atı, avradı ve silâhıdır. Bunları değil paylaşmak, emanet etmek bile mümkün değildir. İnsan bu üç unsuru koruyamadığı takdirde kendi varlığından bahsedemez. Bu atasözü, Türk toplumundaki namus, bağımsızlık ve savunma anlayışının bir özetidir. At, avrat ve silâh, insanın varlığını, kimliğini, gücünü, namusunu ve kişiliğini temsil eder. Bunları emanet etmek, kaybetmek demektir.

14.  At ile avrat yiğidin bahtına: İnsan için en önemli olan eşi ve atıdır. Bunlar emanet edilmez. İnsanın her şeyidir. Ancak başlangıçta bu iki şeyin iyi mi kötü mü olduğunu anlamak çok zordur. Ne kadar dikkat edersek edelim, evlilik öncesi eşimizi her şeyi ile tanıyamayız. Başlangıçta iyi görünmek için her iki taraf da rol yapar, asıl kimliğini gizler. Kendimiz hangi olay karşısında nasıl davranacağımızı kestiremezken, bir başkasını her şeyi ile tanımak nasıl mümkün olabilir? Gereken dikkat gösterildikten sonra ince eleyip sık dokumamalıyız. Biz iyi olmalıyız ve geçim için gerekeni yapmalıyız.

15. Ata oğluna bağ verse, oğul ataya salkım vermez:
Aile içinde anne babalar, evlâtları için her şeylerini, her zaman feda ederler. Evlâtlar, daha gereken olgunluğa ve yaşa ulaşmadıkları, çocuk sahibi olmadıkları için, anne babaları kadar duyarlı olamazlar. İleri yaşta onların kıymetini bilseler de artık iş işten geçmiş olur. Önemli olan, onları kaybetmeden bu yanlışı terkedip onlara bir ömürlük teşekkürü sunmaktır.

16.  Atasını tanımayan Allah'ını tanımaz: İnsanın en önemli yanı, yapılan iyilik ve yardımın değerini bilebilmesidir. Bu, insana özgü bir davranıştır. Nasıl burnu koku almayan biri, sadece gülün değil karanfilin de kokusunu alamazsa, gönlü anne ve babayı tanımayacak kadar katılaşan biri de yüce Allah'ı bilip, O'na kulluk edemez. Zaten Allah'a kulluğun iki yönü vardır. Bunlardan ilki, bizzat rabbimize yaptığımız ibadetler; ikincisi de rabbimizin kullarına karşı davranışlarımız, yani ahlâkımızdır. İşte güzel ahlâkın ilk ve temel basamağı, anne ve babamıza karşı davranışlarımızla başlar. Ancak bir insan anne ve babasının değerini bilecek olgunlukta ve bilinçte değilse görmeden inandığı rabbine hakkı ile kulluk yapmış sayılmaz.

17.  Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar: Yuva kurulurken tarafların ortak bilgi ve görüşleri önemlidir. Ancak, yuvanın devamında kadınların etkisi daha çoktur. Evin hanımı, en çetin sorun ve dertler karşısında eşine yürekten destek verirse her şeyin üstesinden gelinir, başarı sağlanır. Kadının katılmadığı çözümler sonuç vermez. Bu nedenle bir ailenin yaşamasında veya yıkılmasında kadının etkisi daha büyüktür.

18.  Baba ekmeği zindan ekmeği, koca ekmeği meydan ekmeği: Kız evlâtlar, babalarının evinde istedikleri gibi yiyip içerler. Ancak evlendikten sonra kendi kazançlarını kullandıklarından, babanın ekmeğini yemek zorlaşır. Kapı ve kazanç ayrıldıktan sonra, çocuklar baba evinde eski rahatlığı bulamazlar. Bu nedenle bir kız, yaşı ilerlediği halde evlenemezse babasının yanında yaşaması, dilediği gibi yiyip içmesi zorlaşır. Kendi emeğini ve sevgisini paylaşacağı bir eş edinmelidir. Beyinin ekmeğini rahatlıkla yer ve onun yanında her şeyi ile daha rahattır. Anne baba beyin yerini, bey de anne ve babanın yerini tutamaz. Ancak kızın mutluluğu kocasının yanındadır.

19.  Baba elma yer, oğlunun dişi kamaşır: Anne babanın toplum gözünde düştükleri her olumsuzluktan evlâtları doğrudan etkilenir. Babaların sorumsuz davranışının bedelini evlâtlar öder. Bu nedenle aile, her zaman birlik ve beraberlik içinde yaşamalıdır. Baba da oğul da sorumsuz davranmamalıdır. Yapılan her işin ailenin tüm bireylerini etkileyeceği unutulmamalıdır.

20.  Baba oğluna bağ bağışlamış, oğlu babasına bir salkım vermemiş: (bk. Anne Baba ve Akraba: Söz 15).

21. Babadan mal kalır, kemal kalmaz:
Evlât, hiç çaba göstermese de babasının tüm malına vâristir. Bu kanunî bir haktır. Ancak babasının kişiliğini, ahlâkını, sanatını ve diğer özelliklerini, kendiliğinden kazanamaz. Bunun için bir çaba göstermesi, istekli olması gerekir. Babasının iyiliği, evlâdın yanlışlarını örtmez, sorumluluklarını kaldırmaz. Babamızın olumlu yanlarını kazanmak, bizim çabamıza bağlıdır. Babamızın adının ve namının da malı gibi bizim olacağını sanmamalıyız.

22.  Babanın adı turp ananın adı şalgam; sen nereden çıktın gül be şeker: Anne ve babamızı yok sayarak yaşayamayız. Onları kötüleyerek kendimizi yüceltemeyiz. Onlara yönelteceğimiz suçlamalar, bizi de olumsuz etkiler. Herkes bilir ki çocuk anne ve babanın ürünüdür. Anne ve babamızı sevip, onlara değer vermek bize de saygınlık kazandırır. Yapılan her olumsuzluk, anne babası kadar çocuğu da de küçültür. Toplum, kişiyi ailesi ile birlikte değerlendirir. Anne ve babamızı küçümseyerek kendimizi yüceltmek mümkün değildir. Bizim kimliğimiz ve kişiliğimiz ailemizde şekillenir.

23.  Babasından mal kalan merteği içinde bitmiş sanır:
Çocuklar, babalarından kalan malda emekleri olmadığı için değerini bilmezler. Kolay kazanıldığını sanırlar. Bu da onun, ellerinden çabuk çıkmasına neden olur. Bu noktada anne ve babanın çocuklarıyla yaşamı ve geçimi paylaşması gerekir. Çocuklarımıza kazanmanın ve harcamanın ne olduğunu zaman geçirmeden öğretmek, onların geleceği için şarttır. Böylece sorumluluk sahibi olduklarında bocalamazlar. Aksi halde ellerindekini kolay harcarlar; kazanmayı ve kazanılana değer vermeyi bilemezler. Yaşamlarını denetim altına alamazlar. Babalar kazanmayı, korumayı ve var olanı kullanmayı çocuklarına öğretmelidirler. Yoksa bağışlanan ve bırakılan malın bir anlamı kalmaz.

24. Babaya dayanma, kadına güvenme:
Babamız, ömrümüzün sonuna kadar bizimle birlikte yaşayamayacağı için, onu kaybetmeden önce önlem alıp kendimizi yetiştirmeliyiz. Yalnızca babasının desteği ve varlığı ile ayakta duran kişi, onun ölümüyle yıkılır. Yine ailemizin görev ve sorumluluğunu, eşimize yükleyerek geçim sağlamayı düşünmemeliyiz. Onların anne olmaktan gelen duygusallığını kullanmaya kalkmamalıyız. Ev ihtiyacında ve işimizde sorumluluğu onlara yüklemeyi düşünmemeliyiz.

25. Bekârlık sultanlıktır: Bekârlar, bazan evliliğin sorumluluğu altında ezilenleri görerek kendilerini rahat ve özgür hissederler, evliliği göze alamazlar. Bekârlığın sorumsuzluğu ve sorunsuzluğu kolay gelir. Evlilik ciddi bir kurumdur. Önemli olan, bekârlığı sürdürmek değil, evliliğin sorumluluğuna kendimizi hazırlamaktır.

26.  Bel evlâdından el evlâdı daha iyiymiş: Bazı damatlar, eşinin anne ve babasına kendi çocuklarından daha fedakârca, sıcak ve yakın davranabilir. Evlâtların yapmadığını damatlar yapabilir. Özellikle evlâtlar, babanın kıymetini sağlığında anlayamadığı için; babasını kaybeden damatlar, kayınbabalarma daha yakın davranır. Baba ve annemizi, başkalarının yardım ve şefkatine terketmemeliyiz. Onlara en yakın biz olmalıyız. Başkalarının gönüllü yardımı, bizim görevimizi ve sorumluluğumuzu ortadan kaldırmaz. Anne babayı başkasına muhtaç etmemeliyiz.

27.  Beslemeden kadın, gül ağacından odun olmaz: Güzel ve değerli olan her şey, özen ve düzen ister. Kaba ve cahil olan insanlar hiçbir zaman gereken ilgiyi göstermez ve beklenen ikramda bulunamazlar. En kısa zamanda durumlarını ortaya koyarlar. Yuva kurarken eşimizin anne baba sevgisini ve eğitimini almış olmasına dikkat etmeliyiz. Aile terbiyesine ve ahlâka önem vermeyen çevreden hayat arkadaşı çıkmaz. Görünüşte ne kadar güzel ve alımlı da olsa iyi bir anne terbiyesi almamış kızdan hayırlı eş olmaz.

28.  Bir baba dokuz evlâdını besler, dokuz evlât bir babayı beslemez: Anne babalar, yaşlan ve deneyimleri gereği evlâtlarından daha fedakârdır. Evlâtlar, ancak çocuk sahibi olduklarında anne ve babalarım daha iyi anlarlar. Çocuk sevgisi ve çilesi, onları eğitmiş; sağduyu sahibi etmiştir. Çocuklar bu yaşam ve deneyimi edinmedikleri için, anne babalarını anlamakta zorlanırlar. Onları sevseler de değerlerini hakkıyla bilemeyebilirler. Anne ve babalar, kendi yaşlarının ve yaşamlarının deneyimini, denetimini ve anlayışını çocuklarından beklememelidir. Çocuklar da evlât sahibi olmadıkları için anne ve babalarını hakkı ile anlayamayacaklarını bilmelidirler. Çocuklarımızın yanlışlarına, yaşları gereği anlayış göstermeli, onların tavırlarını yadırgamamalıyız.

29. Bir evde iki kız, biri çuvaldız biri biz: Bir evde iki kız çocuğu varsa ve birbirlerini kıskanıyorlarsa geçinemezler. Aralarındaki mücadeleden de evin diğer fertleri rahatsız olur. Bu nedenle evde iki kızı olanlar, onların anlaşmazlıklarına ve kavgalarına hazır olmalıdır.

30.  Çam dalından ağıl olmaz, el oğlundan oğul olmaz: Çam, yaprağı az ve gevrek bir ağaçtır. Bir yeri korumaya, set yapmaya uygun değildir. Dokunur dokunmaz kırılır, hatta kuruyunca un ufak olabilir. Anne ve babaya karşı, kendi evlâtları dışında kim olursa olsun alıngan olur. Bir başka anne ve babanın yükünü çekemez. En ufak bir zorlukta yılgınlık gösterebilirler. Anne babanın evlâdın çilesini çekmesi, evlâtların da anne babanın derdini çekmesi ancak yaratılıştan gelen bir bağ ve sevgi ile mümkündür. Anne babaya en içten sevgi ve yardım, evlâttan gelir.

31. Çocuğun yediği helâl, giydiği haram: Çocuklar, büyüme ve gelişme çağında oldukları için her yediklerini sindirirler. Buna bağlı olarak da vücutları gelişir. Bu nedenle onlara ne yedirilse kârdır. Ancak, onlar çok çabuk büyüdükleri için elbiselerine özene bezene masraf etmek yanlıştır. Çünkü ya elbiseyi kirletip yıpratırlar ya da   birkaç ay içinde geliştirdikleri için, elbise dar gelir. Çocuklara yedirip içirmek gereklidir. Ancak pahalı elbise giydirmek yersizdir. Onların beslenmelerine özen göstermeliyiz. Fakat koruyamayacakları veya kısa sürede içine sığamayacakları için pahalı ve narin elbise giydirmemeliyiz.

32. El ağzına bakan karısını tez boşar: Herkesten yakın ve iç içe olduğumuz eşimizle ilgili başkalarının olur olmaz sözlerine
kulak asmamalıyız. Kendimize çok yakın biri, yani yaşamımızı paylaştığımız ailemiz hakkında başkalarının dedikodularına inanmamalıyız. Kendi gözlem ve bilgilerimizi temel almalıyız. En başta eşimize güvenmeliyiz. Eşimizi ve onunla olan geçimimizi kıskananların oyununa gelmemeliyiz. Kanıtsız ve gözlemsiz söylentilere kanarak başkalarından daha iyi tanıdığımız eşimiz hakkında kötü zanna kapılmamalıyız. Aksi halde arada güven ve geçim olmaz.

33. Er kocarsa koç, kan kocarsa hiç olur
: Erkeklerin fizikî yapıları, kişilikleri ve toplumsal düzeyleri bakımından fazla önemli görülmez. Yaşlanınca tecrübeleri artar, ağır başlı olurlar. Bedenlerinin konumu erkeklere fazla bir şey kaybettirmez. Kadınlar, gençlik yıllarında daha sevimli ve çekicidirler. Kadınlara sadece bu yanları ile değer verenler yaşlanınca onları çekilmez bulurlar. Hatta bir hiç olarak görürler. Anneler, sevgi ve fedakârlıkları ile cennete lâyık insanlardır. Sadece beden değildirler. Her zaman sevilmeye lâyıktırlar. Dış görünüşü öne çıkaranlar, kadının annelik özelliğini anlayamaz.

34. Erkek aslan dişisinden güç alır: Erkeklerin başarılarında eşlerinin payı büyüktür. Erkekler, hangi işi yaparlarsa yapsınlar evlerinde sıcak bir yüze, ilgiye ve giyimlerinde düzene ihtiyaç duyarlar. En çok da sevgiye, ilgiye ve morale muhtaçtırlar. Bunları da eşlerinde bulacakları için elde ettikleri her başarının ardında bir kadın vardır demek yanlış olmayacaktır. Yaşam ortaktır. Erkek tek başına başarılı olamaz. Ardında hanımım görürse daha güçlü ve başarılı olur.

35. Erkek sel, kadın göl:
Erkek, evin tüm ihtiyaçlarının sağlayıcısıdır. Kadın da bunları biriktirir ve korur. Bu iki birim, ailenin mutlu ve güçlü olması için birbirine bağlı çalışır. Erkekler sorunlar karşısında bağırıp çağırabilirken, kadınlar genelde içlerine atarak sorunları suskunluk ve sabır ile çözmeyi tercih ederler. Erkek, sel gibi açık, hareketli ve getiricidir. Kadın ise göl gibi sakin, koruyucu ve tamamlayıcıdır.

36. Evi ev eden avrat, yurdu şen eden devlet: Ev, toplumun en küçük, yurt da en büyük birimidir. Her ikisinin mutluluk ve başarısı için dirlik ve düzen gerekir. Evdeki mutluluk, mal ve mülkten önce annelere, yurttaki mutluluk ve güven de varlıktan öte devlet idaresine bağlıdır. Nasıl bir anne, evlât ve babanın hata ve eksiklerini örter veya ortadan kaldırırsa; yurttaki barış ve güven de devletin sabırlı ve yapıcı tutumu ile devamlılık kazanır. Evlât hata yaparsa, baba yanılırsa anne hepsini taşır. Fakat annenin yanıldığı yerde aile yıkılır. Yine her vatandaş, en büyüğünden en küçüğüne suç işleyebilir. İsyan edebilir. Devlet adamı da bir anne gibi sonuna kadar sabırlı ve yapıcı davranmalıdır. Böylece suçlar biter ve yerini devlete saygınlık ve hayranlık alır. Ama devlet adamı hata veya zulüm yaparsa yurtta şenlik ve dirlik kalmaz. Her şey yerinden oynar.

37.  Evlâdı olmayanın merhameti olmaz: Evlâdı olanlar, duygularını ve sevgilerini çocuklarıyla besler ve güçlendirir. Hatta daha fazla sevmeyi ve affetmeyi öğrenirler. Çocuğunun yanlışlarına sabrederek geniş ve anlayışlı bir insan olurlar. Bu çileyi çekmeyen, çocuğu olmayan kişiler, bu tür deneyim ve merhametten uzak olabilirler. Bu bir yanlış değil gerçektir. Çocuğu olmayan insanlardan, çocuklara karşı bir anne kadar duyarlı olmasını beklemeye hakkımız yoktur. İnsan yaşadığı ve taşıdığı kadarı ile güçlüdür.

38.  Evlâdın mı var derdin var:
Dert, sevgi ile başlar. İnsanın sevdiği kadar derdi vardır. Bir anne babanın hayatlarının merkezinde üzerine titredikleri, iyi olmasını arzu ettikleri, kötülüklerden uzak tuttukları evlâtları vardır. Kayıtsız kalmaları da mümkün olamayacağından evlâdı olanların çocuklarına duydukları sevgi kadar çileleri olur. Anne ve babalar buna hazır olmalı, çocuğu sadece bir neşe kaynağı olarak görmemelidir. Onların eğitimine özen göstermeli, sorunlara ve sorumluluğa hazır olmalıdır. Çocuk bir zevk, mutluluk ve sevgi olduğu kadar, aynı zamanda çok büyük bir sorumluluktur.

39. Evli evine köylü köyüne:
İnsanlar toplum içindeki görev ve konumlarına dikkat etmelidirler. Kendi düzeylerindeki insanlarla iç içe olmalıdır. Kendilerine uygun bir çevre ve iş edinmelidirler. Böylece daha verimli olurlar. İş ve yaşamımızı, kendi bilgi ve gelir düzeyimize uygun bir ortamda sürdürmeliyiz. Kendimizle çelişen bir ortamda eninde sonunda zorlanır ve gerçek çevremize dönmek zorunda kalırız. Şartların bizi zorlamasına fırsat vermeden biz kendi düzeyimize göre bir iş ve arkadaş çevresi edinmeliyiz.

40.  Hanım kırarsa kaza, halayık kırarsa ceza: Tepkilerimiz, davranışı yapana değil, yapılan davranışa yönelik olmalıdır. Sevdiklerimizin hatalarına hoşgörülü olurken, başkalarına da aynı duyarlılığı göstermeliyiz. Sağduyulu olmalı, kimden gelirse gelsin haksızlıklara ve yanlışlıklara karşı koymalıyız. Karşımızda sevdiğimiz bir kişinin olması, eleştirimizi değiştirmemelidir. Kişilere göre değil,

41. İyi evlâdın varsa neylersin malı: Evlâdın iyisi, mal kazanma ve korumada en büyük yardımcıdır. Baba, iyi bir evlâda sahip ise mal kazanma ve koruma korkusu çekmez. Fakat evlâdı kötü olursa kazancı ve malı, evlâdından göreceği zararı karşılamaz. Her şeyi, bir anda yok olabilir. Bu nedenle evlâtlarımızın eğitim ve öğretimine, ahlâk ve davranışına işimizden ve malımızdan daha çok önem vermeliyiz.

42. İyi evlât babayı vezir, kötü evlât rezil eder:
Çocukların başarı veya yanlışları anne babaları doğrudan etkiler. Çocukların iyilikleri anne ve babanın saygınlığı artırdığı gibi, kötülükleri de onları zor durumda bırakır. Bu durumda çocuklarımızı iyi yetiştirmeli, onlara güzel ahlâk gibi önemli bir miras bırakabilmeliyiz. Vezirliğimiz de rezilliğimiz de en büyük eserimiz olan evlâtlarımıza bağlıdır.

43. İyi olursa bahtından, kötü olursa babasından bilir: Bazı evlâtlar, babalarının ölçüsüz sevgilerinin kurbanı olur ve yaşamdan koparlar. Böylelikle kendilerine sağlanan olanakların değerini bilmezler, içinde bulundukları rahatı bir rastlantı gibi algılarlar. Kötü duruma düştüklerinde de bunu babalarından bilirler. Anne baba olarak bu durumu önlemek için sevgimizi çocuklarımızın eğitim ve yetiştirilmeleri noktasında kullanmalıyız. Onları yaşamdan, sorun ve sorumluluklardan koparmamalı; aksine, bu konular karşısında çocuklarımıza kuvvet ve direnç kazandırmalıyız. Çocuklarımız da babalarının sağladığı imkân ve ahlâkı göz ardı etmemeli, yanlışlarından kendilerini sorumlu tutmalıdırlar.

44. Kardeş kardeşi atmış, yar başında tutmuş: Kardeşlerin birbirlerini seçme hakkı yoktur. Bazan iki kardeş arasında hiçbir uyum ve ortak yön bulunmaz. Bu nedenle sık sık kavga eder, birbirlerine kötü davranırlar. Her ne kadar düşman gibi görünseler de bir belâ ve felâket karşısında birbirlerini sahiplenirler. Çünkü kopama-yacakları bir kan ve aile bağı ile birbirlerine bağlıdırlar. İki kardeş birbirine yardım etmek, sevgilerini göstermek için kötü günleri beklememeli, her an kardeşliğin gereğini ve sorumluluğunu yerine getirmelidir (Yar başı: uçurum kenarı).
Yar kelimesi, eş seslidir. Burada sevgili veya eş anlamında alınırsa bu söz, bir gence, eşinin ve seveninin kardeşinden daha yakın davranabildiği anlamına gelir. Bu bir genelleme değil gözlemdir. Eşler, kocalarını kimi kardeşlerden daha çok sevebilir ve koruyabilir.

45.  Kardeş kardeşin ne olduğunu ister ne öldüğünü: Kardeşler doğuştan itibaren beraber yaşadıkları için çoğu zaman aralarındaki edep ve mesafeyi koruyamazlar. Bu mesafeyi koruyamayanlar, birbirlerine kırıcı ve sert davranırlar. Birbirlerinin başarısını açıkça alkışlamazlar. Görünüşte birbirlerinin iyi olduğunu istemezler, dışarıdan görenler onları düşman sanabilir. Ancak önemli ve ölümcül bir durum olduğunda en içten yardımı ve sevgiyi de birbirlerinden esirgemezler. Kardeşler, birbirlerine sevgilerini göstermek için kötü günleri beklememelidirler.

46. Kaynana öcü, oğlu cici: Kızlar, eşlerini kolaylıkla sevebilirler. Ancak onları karnında taşıyanı, giydirip kuşandıranı ve büyüteni gözden kaçırırlar. Eşlerini çok sevseler de kaynanalarına sevgi duymakta zorlanırlar. Oysa sevdiği eşini kaynanası dünyaya getirmiş, onu büyütmüştür. Atalarımız, evlenecek kızlarımıza bu yanlışı hatırlatarak uyarmaktadır. Sevilen kocalar, sevilmeyen kaynananın evlâdıdır.

47.  Kız anasından görmeden sofra kaldırmaz: Kızlar, ilk annelerini tanır, onunla yaşar ve onu severler. Kız çocukları görgüyü ve davranışı anneden öğrenir. Kızların her davranışının temelinde ilk sevgili ve öğretmen olan annelerin etkisi vardır. Çocuklarımızın yanlışlarını uluorta eleştirmek yerine onların yanlışlarındaki payımızı düşünmeli, onları yetiştirirken davranış ve tutumumuza dikkat etmeliyiz.

48.  Kötü söyleme eşine, zehir katar aşına:
Yan yana ve iç içe olduğumuz insanlara düşmanlık edemeyiz, etmemeliyiz. Onlara güvenmek zorundayız. Özellikle iki eş her konuda birbirine güvenmeli, biri diğerine karşı kötülük yapmamalıdır. Çünkü her ikisi birbirine çok yakın olduğu için kolaylıkla zarar verebilirler. Güven yoksa aile bitmiş demektir. Bu durumda eşlerin birbirlerine kötülük yapması çok kolaydır. Eşler, birbirini sevmek ve karşılıklı güvenmek zorundadır. Eşlerin birbirine kötü davranması, geçimi ve mutluluğu bozar.

49. Kuma gemisi yürümüş, elti gemisi yürümemiş: Kumalar arasında, eş ve mal birliğine dayalı bağ dolayısıyla bir yakınlık vardır. Ancak iki erkek kardeşin hanımları arasında bu yakınlık yoktur. Erkek kardeşlerin her ikisinin eşi de işi de ayrıdır. Geçim ve dostluğun en büyük engeli, mal sevgisi ve yetki ikilemidir. Mallan ayrı olduğu ve kardeşler eşlerine kendileri komuta ettikleri için, iki kardeş, ailecek bir arada yaşayamaz. Kumalar geçinse de eltiler geçinemez.

50.  Oğlan dayıya, kız halaya çeker: Büyük ve yakın ailelerde çocuklar ile büyükler arasındaki bedensel ve duygusal bağlar güçlüdür. Uzun zaman içinde erkek çocuklar annelerinin erkek kardeşine, kız çocukları da babalarının kız kardeşine yakınlık duyabilirler. Bu da huy ve tabiat olarak bir benzerlik gösterebilir. Bu diğer sevgi bağlarına engel değildir. Bir genelleme ve gözlemdir.

51.  Oğlanınki oğul balı, kızınki bahçe gülü: Yaşlı kimseler torunlarım çok sever ve onlarla çok eğlenirler. Kızlarının ve oğullarının çocuklarını aynı oranda ama farklı biçimlerde severler. Birini diğerine tercih etmezler. Hepsinin ayrı bir sevgisi ve tadı vardır. Bu nedenle kızlarının çocuklarını bahçe gülü, oğlunun çocuklarım oğul balı diye severler. Dedelerin yanında her
torunun ayrı yeri vardır.

52. Ot kökü üstünde biter:
Her şeyin bir temeli ve geçmişi vardır. Hiçbir şey birdenbire ortaya çıkıp var olamaz. Bu nedenle amacımız için, sağlam bir temel atıp yeterince emek sarfetmeliyiz.

53.  Otu çek, köküne bak: Bir insanı tanımak için geçmişine bakmalıyız. İnsanların kişiliklerinde büyüyüp geliştikleri çevrenin büyük etkisi vardır. Sıradan davranışlarla ve yanlışlarla çocuklarımızın yarınlarını ve kişiliklerini çarpıtmamah, onlara gereken önemi vermeliyiz. Çocuklarımız bizim sunduğumuz değer ve davranışlarla kişilik kazanırlar. Bunu hiçbir zaman unutmamalıyız.

54.  Teyze anne yarısıdır: Anneler çocuklarına babadan daha yakındır. Anne de kız kardeş ile daha içli dışlıdır. Birbirlerinin yardımcıları ve dert ortaklarıdır. Bu nedenle çocuklar teyzelerini kendilerine yakın bulurlar. Teyzeler de onların büyüyüp yetişmesine yardımcı olurlar. Ve çocuklar için teyzeler annelerinden sonra gelir.

55. Yuvayı yapan dişi kuştur: Erkekleri eve bağlayan ve aile mutluluğunu sağlayan kadınlardır. Bu nedenle ailenin varlığı ve devamı annelere bağlıdır. Erkeğin bedensel olarak daha güçlü olması, kadını önemsiz kılmaz. Anneler, evinin ve erinin koruyucusudur.
 

Bir yorum

Cevapla

 
3+2 İşleminin Sonucu  
Yukarı Çık