KRİZLERİ FIRSATA ÇEVİREN ÖYKÜLER

KRİZLERİ FIRSATA ÇEVİREN ÖYKÜLER

 DAHA HIZLI KOŞMAK

Afrika'da her sabah bir aslan uyanır, en yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini, yoksa yok olacağını bilir.
Afrika'da her sabah bir ceylan uyanır, en hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa yok olacağını bilir.
Aslan ya da ceylan olmanızın önemi yok. Yeter ki her sabah kalktığınızda daha hızlı koşmanız gerektiğini bilin.
                  
SERÇENİN AZMİ

Oldukça serin bir sonbahar günü, bir çiftçi, tarlasında yerde sırtüstü yatmakta olan bir serçe görmüş. Tarlasını sürmeyi bırakmış, eğilip tüylü, narin yaratığa bakmış ve sormuş:                    
- Neden böyle sırtüstü yatıyorsun?’ Serçe çiftçiye:
- Bugün gökyüzünün yere düşeceğini işittim, demiş. Yaşlı çiftçi gülmüş:
- Sanırım minik bacaklarınla gökyüzünü tutmaya çalışıyorsun öyle değil mi?
- Herkes sadece elinden geleni yapar, demiş.

KOMŞUM SİFTAH ETMEDİ       

Fatih, fetih öncesinde sık sık yaptığı üzere bir sabah yine kılık değiştirip esnafı teftişe çıkar. Dükkanı yeni açmış, temizliğiyle uğraşan satıcıya selam verip birkaç sipariş verir. Dükkan sahibi istediklerinin yarısını fazlasıyla tarttıktan sonra kalanlarını yandaki komşusundan almasını ister. Fatih aynı malların onda da olduğunu, neden komşu dükkandan alması gerektiğini sorunca satıcı 'komşu dükkanın henüz siftah yapmadığını' söyler.

DEVEMİ GERİ ALAYIM

Ölmek üzere olan yaşlı bir baba, yatağının başına üç oğlunu çağırarak onlara vasiyette bulunur: ‘Oğullarım, ben ölünce birbirinize düşmemeniz için, size sahibi olduğum; 17 deveyi paylaştırmak istiyorum. Miras olarak develerin yarısını büyük oğluma, üçte birini ortancaya, dokuzda birini ise küçük oğluma bırakıyorum.’ Babalarının ölümünden sonra, mirası babalarının vasiyeti uyarınca paylaşmak üzere kardeşler bir araya gelirler. Fakat bir türlü işin içinden çıkamazlar. Mirası babalarının istediği gibi pay edemezler. Çünkü 17 sayısı ne 2'ye, ne 3'e, ne de 9'a bölünebilir. ‘Bu işin üstesinden ancak bizim bilgi gelebilir.’ diye düşünüp ona gidip danışırlar.
Bilge; ‘Benim bir devem var, onu da alıp, yeniden hesap yapın’ der. Bu cömertliğe çok şaşıran oğullar, 18 deveyi pay etmeye girişirler. Önce 2'ye bölerler, büyük oğul 9 develik payını alır. Sonra 3'e bölerler, çıkan 6 deveyi de ortanca oğul alır. Daha sonra 9'a böldüklerinde 2 deveyi de küçük oğul alır. Ama bütün develeri paylaştıktan sonra ortada fazladan bir deve kalır yine...
Oğullar bu duruma da bir çözüm getirmesi için yeniden bilgeye başvururlar. Bilge güler ve:
‘İyi öyleyse’ der. ‘Sorununuz çözümlendiğine göre ben de devemi geri alabilirim artık.’


Herkes Ayakta Alkışladı

Mozart, bulunduğu yerden uzakta bir konser verecekti. Tüm hazırlıklar tamamlanmıştı ve konser başlamak üzereydi. Mozart konser salonuna girdiğinde salonda sadece on kişi vardı.
Salondakiler konserin iptal edilip edilmeyeceğini birbirlerine soruyorlardı. Mozart piyanosunun başına geçti ve tuşlara dokunmaya başladı. Mozart salonda kaç kişi olduğunu değil, yalnızca vereceği konseri düşünüyordu. Düşüncesi yalnızca piyano çalma üzerinde yoğunlaşmıştı. Bu yüzden iç durumu ve vücut etkinliği mükemmeldi. Tüm vücudu müziğin ahengi ile yoğrulmuştu. O sanatın üstün gücüne inanıyordu. Kendini ve onu dinlemeye gelen insanları adeta tedavi ediyordu. O sırada Mozart'a salonda kaç kişi olduğunu sorsalar, her halde söyleyemezdi.
Konserini bitirdiğinde salondaki on kişinin alkışı bütün salonu dolduruyordu. Mozart ve onu dinleyenler müstesna bir gün yaşamışlardı. Mozart, akşam eşine yazdığı mektupta şöyle diyordu: ‘Burada harika bir konser verdim ve herkes ayakta alkışladı.’

SEN GELME NAMIN GELSİN

Dağların namlı eşkıyası Köroğlu günün birinde, bir dağ başında koyunlarını otlatan bir çobana rast gelir. Günlerdir aç olduğunu ve bir kuzuyu kendisine getirmesini ister. Çoban karşı çıkınca aralarında tartışma başlar, daha sonra da bu tartışma kavgaya dönüşür. Çoban Köroğlu'nu tuttuğu gibi yere serince Köroğlu: ‘Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Ben Köroğlu'yum. Ne yapıyorsun?’ der. Çoban biraz mahcup edayla Köroğlu'nu hürmetle yerden kaldırırken: ‘Canım Köroğlu, sen git namın gelsin...’ der.

Mutlu Yaşamak

Bir sahil kasabasına yolu düşen Amerikalı iş adamı, kayığının içinde birkaç ton balığı bulunan balıkçıya 'balıkları ne kadar sürede yakaladığını' sorar: ‘Fazla sürmedi, senyör.’ Amerikalı hayretle sorar: ‘Öyleyse neden daha çok balık tutmadın?’ ‘Bu bugünlük bana ve aileme kafi, senyör.’
İş adamı bu durumu son derece verimsiz bulur. ‘Ben Harvard mezunuyum, sana yardımım dokunabilir.’ der. ‘Her şeyden önce daha fazla balık tutmalısın.’ Balıkçı hayretle sorar: ‘Niçin sen-yör?’ ‘Artan balıkları satar, daha çok kazanırsın. Sonra daha büyük bir tekne alırsın, daha çok balık tutarsın. Sonra başka tekneler alır, filo kurarsın. Sonra balıkları işlemek için kendi konserve tesisleri kurarsın. Bu arada Los Angeles veya New York gibi büyük bir kente taşınmış olursun.’ ‘Sonra senyör.’ ‘Büyüyünce halka açılır, hisse senetlerini satarsın. Zengin olursun milyonlarca doların olur.’ ‘Milyonlar mı dediniz, senyör? Peki, sonra.’ ‘Bu kadar paran olduktan sonra çalışmana gerek kalmaz. Emekliye ayrılır, bir sahil kasabasında kafanı dinlersin. Sabahları geç saatlere kadar uyursun. Biraz balık tutar, çocuklarla oynar, öğlen eşinle şekerleme yapar, akşam bir şeyler içip amigolarınla gitar çalarsın. Hayatını mutlu bir şekilde sürdürürsün!’ Balıkçı kendini tutamaz, güler: ‘Senyör zaten ben de burada böyle yapıyorum.’

Bir yorum

Cevapla

 
3+2 İşleminin Sonucu  
Yukarı Çık