Disleksi Nedir?

Disleksi Nedir?

Aslında herkes hızlı öğrenebilir. Bütün mesele öğrenmenin gerçekleşmesine izin vermektir. ‘Öğrenme Engelleri’ genellikle bilinçdışı düzeydedir. Ve bireyin kendisinden kaynaklanır. Bunların iyice farkına varmadan ne olduklarını ortaya koymak zordur. Aşağıdaki liste öğrenme sürecindeki bazı sınırlamaları açıklığa kavuşturma amacı taşımaktadır.

ÖĞRENME ENGELLERİ
1.    İnançlar
2.    Kültür tarafından belirlenen tepkiler
3.    Sakatlık
4.    Çevre
5.    Genel çerçeve veya detay korkusu
6.    Korku
7.    Yanlış biçimlendirilmiş öğrenme stratejileri
8.    Beş duyunun hepsinden yararlanabilme yetersizliği
9.    Konsantrasyon veya odaklanma yetersizliği
10.    Aşırı ciddiyet
11.    Rahatlayamama
12.    Esnek olmama
13.    Sezgi hatası
14.    Yargılama
15.    Mantık
16.    Düşük motivasyon
17.    Pasif öğrenme
18.    Kendine saygı veya kendine güven eksikliği
19.    Erken kapanış
20.    Psikolojik meseleler

1.    İnançlar

Sahip olduğumuz  inançlar veya inanç sistemler neleri yapıp, neleri yapamayacağımızı belirleyen kuralları yaratırlar. İnançlar genellikle bir deneyim sırasında veya sonrasında alınan kararlara dayanır. Bir inancın yararlı olup olmadığı, deneyimin olumlu veya olumsuz olarak değerlendirilmesine bağlıdır. İnançlar genellikle gerçeklerin üzerine değil, geçmiş bir olayın kişisel yorumu üzerine inşa edilir.

2.     Kültür Tarafından Belirlenen Tepkiler

Ahlaki konularla yakından ilişkilidir. Kültürel etkiler her şeyi kaplar ve tek tek ayırt edilmeleri zordur çünkü her zaman için düşüncelerimizi etkileyen faktör olacaklardır. Cinsiyetle ilgili basmakalıplar veya okuldan beklenen öğrenme kalıpları genellikle çok erken yaşlarda oluşur. Kültürel geçmişimiz tarafından  yaratılan sınırlamalar veya destekler öğrenme olgumuz üzerinde çok güçlü etkiye sahip olabilirler.

3.    Sakatlık

Travma veya psikolojik  bozukluktan kaynaklanır. Bunların nedenleri arasında yanlış vücut duruşu, sistemi etkileyen ilaçlar, kimyasal dengesizlik, nöro-psikolojik rahatsızlıklar, yaşlılık/gençlik ve nörolojik kapasiteyi etkileyen inanç sistemleri sayılabilir.
 
4.    Çevre

Öğrenme verimliliği üzerinde çevrenin büyük bir etkisi vardır.


5.    Genel Çerçeve veya Detay Korkusu

Uygun ölçekte çalışmama ve bunun sonucunda da heyecanlanma veya kafa karışıklığı durumunun ortaya çıkması  
 
6.    Korku

Öğrenme ortamında başarısızlık veya reddedilmeye yol açabilecek bir kalıp oluşturmak.

7.    Yanlış Biçimlendirilmiş Öğrenme Stratejileri

Uygun beceri gelişimine sahip olmak.

8.    Beş Duyunun Hepsinden Yararlanabilme Yetersizliği

Deha, duyu kanalarını kullanabilme yeteneğine dayalıdır. Optimum düzeyde öğrenme ancak duyuların hepsinden yararlanmak ve onarı geliştirmekle gerçekleşir. Sadece bir veya iki duyuya dayalı hareket eden insanlar son derece sınırlandırılmıştır.
9.    Konsantrasyon veya Odaklanma Yetersizliği

Eğer kişi göreve ilgi göstermiyorsa, sunulan konunun dışında başka bir şey öğrenir. Öğrenme ortamında dikkatin odaklanmasını sağlamak için ‘bağlamsal işaretler’ belirlemek gerekir.

10.     Aşırı Ciddiyet

Aşırı ciddiyet, öğrenme sürecine katılmak yerine ’her şey şimdi anlaşılmalıdır’ kuralına takılıp kalmaya yol açar.

11.     Rahatlayamama

Gerginlik, öğrenme açısından uygun olmayan bir norö-vasküler değişime sebep olur. Kan beyinden uzaklaşarak uç noktalara yayılır ve nefes ‘kaçmaya’ yada ‘savaşmaya’ hazır hale gelir.

12.     Esnek Olmama

Öğrenme kalıpları yerleşik hale gelmiştir ve bunlar üzerinde ayarlama yapmak için esneklik kalmamıştır. Öğrenme stilleri genellikle 4-5 yaşlarında oluşur. Böylesi erken bir dönemde edinilmiş öğrenim tarzıyla yetişkinin verimli bir şekilde öğrenmesini beklemek komik olur; özellikle de yetişkinin öğreneceği konu 4-5 yaşındaki bir çocuğun öğreneceği konu ile farklılık gösteriyorsa.

13.     Sezgi Hatası

Bilginin anlaşılmadığı yönünde yanlış bir duyguya kapılmak. Başka bir deyişle, birey kafası karıştığı veya heyecanlandığı için öğrenemediği düşüncesine kapılır.

14.     Yargılama:

Öğrenme ortamında içerik veya ortamdaki insanlarla ilgi uygun olmayan ve yanlış beklentilere yol açabilen bir zehirdir. Yargılama ayrıca erken kapanışla da yakından ilişkilidir. Dinamik öğrenciler öğrenme süreci sırasında yargılardan bağımsız kalma özelliğine sahiptir. Bu da sadece keşif yapmalarını mümkün kılar.

15.     Mantık

Geçmişteki bilgi ve deneyimlere göre mantıklı bir anlam çıkaramamak

16.    Düşük Motivasyon

Kişinin niçin öğrenmesi gerektiğini ortaya konmadığı zaman oluşan bir durumdur. Öğrenme nedeni kişi açısından önemli değerler ile ilişkilendirildiği zaman bu engel ortadan kalkar.

17.     Pasif  Tutum

Bir çok inanç ve dileklerin tersine öğrenme aktif bir süreçtir. Arkaya yaslanarak bilgilerin ‘su gibi akmasını’ beklemek saflık olur, ancak birçok insanın tutumu böyledir. Öğrenme sürecinin gerekleri arasında durum kontrolü, fizyolojik izleme, bilgilerin ilişkilendirilmesinin yanı sıra araştırma ve keşfetme izninin verilmesi bulunur. Öğrencinin pasif olması halinde bazı bilgiler ozmoz yöntemiyle ‘özümlenir’ ama bu durumda öğrenme ortamının ideal hale getirilmesi veya bilgiye erişim yeteneği ciddi biçimde kısıtlanabilir.

18.     Kendine Saygı ve Kendine Güven Eksikliği

Bu durum genellikle başarısızlığın mazereti olarak gösterilebilir. Bunun sonucunda ise öğrenme ortamında yetersiz kalma veya öğrenmeme izni verilmiş olur. Ortaya çıkabilecek kendi kendini sabote etme durumunu açıklığa kavuşturmak için ‘yapamam’ ifadesini ‘yapacağım’ ifadesi ile değiştirmek yararlı olabilir.

19.     Erken Kapanış

Öğrenme veya kavramayla ilgili önceden şekillenmiş beklentilere sahip olmak öğrencinin bilgilerini sadece daha önceden öğrendiği şekilde anlayabilmesine yol açabilir. Bu da kişinin zaten daha önceden bildiği şeyleri teyit etmesine yol açar. Böylece, öğrenme ortamında çeşitli bakış açıları ile bilgeliği geliştirme fırsatı kapanır veya sınırlanır.

20.     psikolojik Boyut

Öğrencinin duygusal durumuyla ilgilidir. Eğer kişi az önce birisi ile tartışmışsa veya öfkeliyse, öğrenme kapasitesi alt üst olur. Kriz durumu öğrenme açısından ideal bir durum yaratmaz.
    
 
Öğrenme bozuklukları- Disleksi

Öğrenme bozukluğu dinleme, konuşma , okuyup yazma, muhakemede bulunma ve matematik işlemleri yapma yeteneklerinin elde edilmesi ve kullanılmasında önemli zorluklarla beliren bir bozukluktur.Okuma becerisinde bozukluğa (doğru okuyamama, yavaş okuma gibi) disleksi adı verilmektedir.Bu duruma ek olarak, konuşmada gecikme, dil becerilerinde sıralamada, sağ-sol ayrımında bozukluk ile birlikte görülebilen bir psikiyatrik sorundur. Çocuklar yaşıtlarına göre bu özellikler açısından daha zayıf kalırlar. Çocuklar kelimeleri ses ya da anlamca benzerleri ile değiştirebilirler. Zeka düzeylerinde sorun olmamakla birlikte, öğrenmek için gerekli olan zihinsel organizasyon bazı açılardan yeterli değildir. Öğrenememeleri yüzünden bu çocuklar üzerine fazla gidilebilir. Oysa izafiyet teorisini ortaya çıkaran büyük bilgin Albert Einstein, kalipso müziğinin kralı Harry Belafonte, büyük mimar, heykeltraş ve Mona Lisa’yı resim dünyasına armağan eden ressam Leonardo da Vinci, İrlandalı yazar Yeats, başta “Düşünen adam”olmak üzere pek çok önemli eserin sahibi heykeltraş Rodin, şarkıcı ve sinema oyuncusu Cher disleksili ünlüler arasındadır.

Toplumda ortalama olarak, % 2-10 arasında görülmekte olup, okul çağındakilerde % 4 oranında görülmektedir. Erkek çocuklarda kızlara göre 3-4 kat daha sık gözlenmektedir. Nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte beynin sol yarım küresindeki bazı anormallikler ve beyin ön lobundaki konuşma merkezlerindeki sorunlarla ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca başka bir görüşe göre bebeğin anne karnında kanındaki testesteron düzeyi bozukluğu ile ilişkili olabileceği bildirilmektedir. Okuma bozukluklarında 15. kromozomdaki sorunların bu durumdan sorumlu olabileceği de bir başka hipotezdir.

Doğum öncesi annenin geçirebileceği enfeksiyonlar, ilaç alımları ve yetersiz beslenmesi; doğum esnasında ya da sonrasında görülen bazı sorunlar ( zor doğumlar, kordon dolanması, plasenta-kordon bozuklukları, doğum travmaları, bebeğin doğumdan sonra uzun süre nefessiz kalması, erken doğum, düşük ağırlıklı doğum, annenin hamileliğinde gebelik toksemisi denen rahatsızlığı geçirmesi, bebekte uzayan sarılık-hiperbilirübinemi- gözlenmesi, tekrarlayan kulak iltihapları, menenjit, ensefalit ve kansızlık ) da bu duruma eşlik edebilmektedir. Ayrıca kalıtsal da olabilmektedir. Okuma ve öğrenme bozukluklarında % 75’ in üzerinde bir oranda bu tür sorunlardan birine rastlanmaktadır. Yapılan testlere göre bu çocukların % 90’ında dil becerisinde bozukluklara ve bu orandan bir miktar daha fazlasında konuşma,dil ve işitme fonksiyonlarında bozulmalara rastlanmıştır.

Dislekside sık rastlanan bulgular:

Okuma bozukluğu olan bu çocukların konuşma akıcılıklarında bozukluk, kısıtlı sözcük dağarcığı, uygun sözcüğü bulma, kavramlarda bozukluklar ( “yarın geldim, dün geleceğim” gibi) ve gramer sorunları olabildiği gözlenmiştir. Kendi kendini yönetebilme, toplumsal etkileşime girebilme ve çevresel algılama da sorunlar yaşanabilmektedir.

Sözcükleri öğrenme ve hatırlamada sorunlar yaşama, bazı harfleri ayna görüntüleri şeklindeki benzerleri şeklinde kullanma ( örneğin 6 yerine 9; b yerine d ya da u yerine n gibi) bazı sayıların yerine ayna görüntüleri şeklini kullanma (38 yerine 83 gibi)görülebilmektedir. Yalnız dikkat edilmesi gereken şey bu türden ayna görüntüsü stilinde yazı yazmanın, yazmayı öğrenirken başlangıçta her çocukta görülebileceğidir. Ancak bu normalden daha uzun sürerse disleksiye ait bir özellik haline gelir. El yazısında bozukluk,yazım hataları, bazı hecelerde ses hataları yapmak ve elleri kullanmada beceriksizlik de görülebilmektedir.

Bu bozukluğa matematik öğrenme bozukluğu ( diskalkuli) ve diğer öğrenme bozuklukları ( yazı yazma sorunları-disgrafi gibi) da eşlik edebilmektedir. Ayrıca dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, davranım bozuklukları ve depresyon da bu durumla bir arada bulunabilmektedir. Sosyal beceriler yaşıtlarına göre daha zayıftır.

Disleksili çocuğun yaşadıkları ve hissettikleri:

“İstediğim ve alıştığım halde bir türlü doğru okuyamıyorum,yapamıyorum, ben akıllı değilim, bana arkadaşlarım aptal diyor, annem okuyamazsam beni tamircinin yanına vereceğini söylüyor, beni sevmiyorlar” şeklinde düşünebilen bu çocuklar çocukta aşağılık komplekslerine, kendini sevmemeye yol açabilmektedir. Kimsenin kendisini gerçek anlamda anlayamadığını düşünür. Her yaptığının yanlış olabileceğini düşünerek, bildiği ve doğru yaptığı şeylerden de kuşku duyar hale gelebilir. Anne baba ve öğretmenlerinin kendisini başkaları ile kıyaslaması ve sonuçta kendisinden beklenenleri hemen verememesi nedeniyle öfkelidir. Hem çevresindekilere hem de kendisine. Duymak ve bilmek istediği şey aslında arkadaşları gibi akıllı olduğu ancak daha yavaş öğrenebildiği ama muhakkak öğrenebildiği gerçeğinin kendisine anlatılmasıdır. Bir takım toplumsal becerileri kazandıkça kendine olan güveni artar.

Disleksili ailelerin hissettikleri:

Bu rahatsızlığı olan çocuk sahibi anne ve babalar kendilerini, ailelerini ya da doğum ekibini suçlayabilmektedirler. Bazı durumlarda suç öğretmenlerde aranarak sınıf ya da okul değişiklikleri yapılabilmektedir. Ebeveyn çocuğun bu güçlükleri nedeniyle çocuğu okuldan alabilmektedir. Anne ya da baba depresyona girebilmekte, durumu kabullenip tedaviye başvurmamakta, toplumsal hayattan geri çekilebilmektedirler.

Tedavi:

Tedavide önemli olan çocuğun durumunu anlayabilmek ve bu duruma uyum sağlayabilmektir. Ailenin eğitimi ön planda gelir. Çocuğa yönelik olarak sosyal beceri kazandırma, destekleyici terapi ve gereğinde ilaç tedavisi uygun bir yaklaşımdır.

Bir yorum

Cevapla

  
 
3+2 İşleminin Sonucu    
Yukarı Çık