Psikoterapiden Kaçma Bahaneleri

Psikoterapiden Kaçma Bahaneleri

Psikoterapiden Kaçma Bahaneleri


Çoğu zaman görürüz ki, psikolojik yardıma ihtiyacı olan insanlar, ondan kaçma eğilimindedir. "Benim hiçbir şeyim yok!" diye açıklarlar. "Bir deli doktoruna gitmeyeceğim. Ben deli değilim." Pek çok durumda psikoterapi ihtiyacının "deli olmak"la çok az ilgisi vardır (buna rağmen tedaviye direnç gösteren çok az insan gerçekten rahatsızdır).

Toplumumuz insanları bağımsız ve özerk olma konusunda cesaretlendirir. Sonuç olarak. pek çoğu başka birine dönüşmeye ya da hüzünlenip depresyona girdiğınde, profesyonel yardım almaya isteksiz olurlar. Onlara göre güçlü karakteri olan insanlar, kendi başlanna psikolojik problemlerinin üstesinden gelir ve çok az profesyonel yardıma ihtiyaç duyarlar.

Birçok insan, gizli ya da kişisel olayları (çok yakın aile üyeleri hariç) bir başkasına açmayı doğru bulmazlar. Diğerleri ise, duygusal sıkıntılarım kendi başlanna halletme eğilimindedir. Duyduğumuza göre, eğer kişisel endişeler ya da meraklar üzerinde düşünmeyi bırakırsak, onlar da çekip gidermiş. Aslında, gerçekleri hasıraltı ettiğinizde elde edeceğiniz tek şey kirli bir hasır olacaktır. Hiçbir şeyi çözemez ve durum daha da kötüye gitmesine neden oluruz.

Ne yazık ki, hala bir psikoloğa, psikiyatriste veya diğer akıl sağlığı uzmanlarına gitmeyi bir utanç olarak görenler var. Bu da bir talihsizliktir ki, pek çoğu kendi problemlerini yardım almaksızın halleden insanlara imrenir. Yıllarca başarısız bir şekilde problemlerini çözmeye çabalayan insanları, umutsuzluk aniden profesyonel yardım almaya iter. Bu tür ertelemeler elbette ki., problemlerin daha kötü hale gelmesine neden olur. Uygulayıcı psikologlar olarak, bu tür insanları sık sık görürüz. Bazen tek istedikleri şey, anti-depresan ilaçları alıp birkaç haftada herşeyi düzeltebileceklerine inanmalarıdır. Aşağıdaki cümleyi çok sık söylemeliyiz:

• Gereksiz acı çekmekte ne bir erdem, ne de imrenilecek bir şey vardır. Pek çok insan psikoterapi görmekten kaçınır, çünkü derin, karanlık sırlarının ortaya çıkacağım düşünür. Bugün, birçok terapist çözüm odaklı yöntemler kullanmaktadır ve geçmişi tamamen karıştırmamaktadır..

Bilimle uygulama arasındaki farkı kapatmak


Açık seçik gündelik bir metod, problem çözmede işe yarıyorsa, bize göre terapistin üstüne düşen görev ilk önce o metodu uygulamaktır. Eğer o işe yaramadıysa, diğerlerin! deneyebilir. Bununla beraber bazı uzmanlar, verileri görmezden gelip, müşterilerini de faydasız bir şeklide psikoanalitik ya da psikodinamik terapi boyunca "psiko-arkcolojik kazı" yönteminin içine sokarlar; halbuki onun yerine makul davranış terapi metodlarını geliştirmeye çalışmalıdırlar, Örneğin, birçok korkuşu olan birine sadece içe bakış yeterli olmayacaktır, çünkü aynı zamanda obsesif-kompülsif problemleri, iki kutuplu depresyonu, panik bozuklukları ve kronik ağrıları vardır.

Psikoterapi alanındaki en büyük problemlerden biri, destekleyici bulgular olmasına rağmen uygulayıcılar sık sık doğru "hissetme" ya da sezgi duyularım kullanırlar. Sonuç olarak, psikoloji bilimi ile klinik uygulama metodları birleşmede başarısız olurlar. Terapi uygulaması bir bilimden çok, bir sanat gibidir; yaratıcılık ve yenilikler için bir oda vardır. Ama, klinikçiler aşırı derecede sanatçılığa ya da sezgiciliğe kapılırlarsa ve denklemin bilimsel yanım ihmal ederlerse. müşterinin ilgisine çok nadir hizmette bulunabilirler.

Ne yazık ki, bazı yeni gelişmeler akıl sağlığı bilimim daha yakın uygulama içine itmektedir. Vurgulanan faktörlerden biri hesaplanabilirliktir; artık daha fazla çalışma belirli bozukluklar için uygulanan, gündelik olarak geçerli olan tedavilere önem vermektedir. Ek olarak, pek çok mahzuru olmasına rağmen sağlık bakım yönetimi, muhtemelen bilime dayalı bir uygulamayı arttırıyor gibi görünüyor; bakım yönetimi organizasyonları kanıtlanmamış metodları kullanan uygulayıcıların giderlerini karşılama da isteksiz görünüyorlar,

Bilimle, uygulama arasındaki boşluğu küçültmek için, çok büyük bir güç harcandığında, bu müşterilerin bilgilemnesinde rol oynayan ve müşteriyi yönlendiren organizasyonların artışına neden olacaktır;

OCD Derneği (Obsesif-Kompülsif Bozukluk), Amerikan Kaygı Bozukluğu Kurumu, Ulusal Akıl Sağlığı Kurumu ve diğerleri gibi. Tembel ya da olgunlaşmamış klinikçiler için bilimsel bulguları görmezden gelmek kolay olabilir ve bakım yönetimi konusunda çalışma yapabilirler. Fakat, artık makul davranış terapisi talep edilmekte, bu yüzden uygulamacılar gerçeklerle yüzleşmeli ve verileri görmezden gelmeyi bırakmalıdırlar.

• Ihtiyaçlarınızla uyuşan doğru prosedürün günlük kanıtlarını terapistinize sormaktan çekinmeyin.

ALINTI

Bir yorum

Cevapla

 
3+2 İşleminin Sonucu  
Yukarı Çık