SAĞLIK

SAĞLIK

İmgeleme Çalışmasına Hazırlanmak;Bir arkadaşım kötü bir soğuk algınlığına yakalanmıştı. "Kendimi berbat hissediyorum, Jerry," diyordu. "Bana faydalı olacak bir imgeleme egzersizin var mı?"
Ona verdiğim egzersizi herkes, sıradan bir soğuk algınlığını atlatmakta kullanabilir. Bu egzersize Hayat Irmağı diyoruz.
Gözlerinizi kapatın. Kendinizi rahatlatmak için üç kere soluk verin. Gözlerinizin berrak ve çok parlak bir hale geldiğini görün. Sonra bakışlarınızı içinize çevirerek bunların sinüslerden çıkıp burun boşluğu ve boğaza akan iki ırmak haline geldiğini, akışlarının bütün artık maddeleri, hassasiyet ve şişkinliği önüne katıp uzaklaştırdığını görün. Bu ırmaklar göğsünüzden ve karnınızdan geçerek bacaklarınıza akmakta ve sonra dışarı çıkarak siyah veya gri damarlar halinde toprağın derinliklerine gömülmektedir. Nefesinizi simsiyah bir hava halinde dışarı verdiğinizi ve artık maddelerinizin alt taraftan çıktığını görün. Irmakların bütün bedeninizde ritmik bir şekilde kabarıp alçalarak aktığını ve ışığın üst tarafınızdan girerek sinüslerinizi, burnunuzu, boğazınızı doldurduğunu, bütün dokuların pembe renkli ve sağlıklı bir hale geldiğini duyumsaym. Ritmik akışı ve bu boşlukları dolduran ışığı duyumsadığınız zaman nefes verin ve gözlerinizi açın.
Yemek Borusu Nefes Borusu
Arkadaşıma, soğuk algınlığı tamamen geçinceye kadar bu egzersizi 3 saat arayla 3-5 dakika yapmasını söyledim. İki gün sonra, egzersizi bir gün yaptığını ve çabucak iyileştiğini    : bana haber verdi.                                                                
Şimdi pek çok kimse buna rastlantı diyecektir. Irmaklar ve ışıkla dolu mantal resimlerin soğuk algınlığını başlatan fizyolojik etmenler üzerinde nasıl bir etkisi olabilirdi? Soğuk algınlığı zaten kendiliğinden iyileşmez miydi? Arkadaşımın aniden iyileşmesi belki gerçekten bir rastlantıydı. Oysa ben, on beş yıldan fazladır sürekli bir şekilde pek çoğu soğuk algınlığından bir hayli çok daha ciddi olan çeşitli rahatsızlıklarda böyle rastlantılara tanık oldum.
İki sebepten dolayı soğuk algınlığı geçiren arkadaşımı örnek vererek başlamayı tercih ettim: birincisi, soğuk algınlığının en yaygın bedensel rahatsızlıklardan biri olması; ikincisi de, arkadaşımın başarısının imgeleme uygulaması yapmanın gayet kolay olduğunu göstermesidir.
Arkadaşlarım kendilerine, çeşitli hallerde, krizlerde, hastalıklarda imgeleme egzersizleri önermemi benden sık sık istemişler ve her zaman bunlardan fayda görmüşlerdir. İmgeleme zekaya bağlı bir öğrenme ve kapsamlı bir rehberlik gerektirmez.
Bir bayan arkadaşım yakınlarda bileğini kırdı. Bir ortopedist eklemi yerine yerleştirdi ve özellikle o kemiğin iyileşmesi için üç ay gerektiğini söyledi. Bu teşhis ve tahmin (Tanı ve Prognoz) eklemin yerleştirilmesinden hemen sonra ikinci bir ortopedist tarafından doğrulandı. Arkadaşıma Kemik İliğini Dokumak dediğimiz şu egzersizi yaparak iyileşme sürecine yardımcı olmasını önerdim.
Gözlerinizi kapatın. Üç kere nefes verin ve kemiklerin uçlarını şimdi oldukları gibi görün. İki kemik ucunun birbirine dokunduğunu görün. Kemik iliğinin bir uçtan diğerine aktığını görün ve duyumsayın. Beyaz kemik iliğinin kırmızı kan akışı içinde mavi ışık kanalları yoluyla taşındığını görün; bu ince arterlerin iki kemik ucu arasında ileri geri akarak iki ucu birbirine yaklaştıran örgü şeklinde bir ağ oluşturduğunu görün. Hiçbir kırık belirtisi göremeyeceğiniz bir hale gelinceye kadar iki kemik ucunun mükemmel bir şekilde örülerek birbirine eklendiğini görün. Kemiğin artık kaynamış olduğunu bilin ve gözlerinizi açın.
Arkadaşıma uyanık olduğu sürece, her üç veya dört saatte bir her seferinde en çok yaklaşık üç dakika süre ile egzersizi tekrarlamasını söyledim. Bu egzersizde bir iki hafta içinde anlamlı sonuçlar alınması gerekmektedir. Arkadaşım üç hafta sonra, önceden belirlenen muayenenin yapılması için ortopediste gittiğinde, doktor kemiğin iyileşmiş olduğunu tespit etti. O kadar şaşırmıştı ki hiç vakit geçirmeden tekrar röntgen çekti ve tahmini doğrulandı. Onun tecrübelerine göre, arkadaşımın bileğinde görüldüğü şekilde kırılan kemikler ancak üç ayda iyileşebilirdi. Böyle bir sonucu açıklaması mümkün değildi.
Arkadaşımdan, kendi adına neler başarmış olduğunu anlamasının ardından sevinçten içi içine sığmaz bir halde doktorun muayenehanesinden çıktığını öğrendim.
İmgeleme -imgeler yaratmak- gerçekten basit bir iştir. Bu çalışma; bulmak, keşfetmek veya bir mental resim, bir mental form yaratmak anlamına gelir. Bu tahayyül edilen -ama yine de gerçek- form, her günün uyanık gerçekliğinde görmemiz mümkün olan herhangi bir olay, şey veya durumun bütün özelliklerine sahiptir. Aradaki fark, uyanık halde algılanan objelerin tersine, bunların bir hacimleri veya kütleleri yoktur. Kısacası, bunların maddesi yoktur. Oysa enerjileri vardır. Biz bu imgeleri mantal çocuklarımız olarak düşünebiliriz. Bizleri iyileştirme göreviyle bizim lehimize çalışmaları için onları hayata getiririz; bundan sonra sahip oldukları enerjiyle kendi başlarına iyileşme sürecini desteklemeye devam ederler.
Bizler, bu imgeleri keşfederken veya yaratırken anlamlı bir süreç içinde yer alırız. İmgeler duygularımız kadar gerçek ve gece rüyalarımız kadar anlamlıdır. Açıktır ki yarattığımız şey öznel gerçekliktir (sübjektif realite), ama yine de bedenimizi etkileyecek gücü olan ve kim olduğumuzu bize daha iyi anlatacak bir gerçekliktir.
Bu bölümde imgeleme yapmak için zihnimizi nasıl hazırlayacağımızı ve içsel gerçekliğimizi sağlığımız yönünde nasıl çalıştıracağımızı irdeleyeceğiz. Bunun karmaşık bir tarafı yoktur. Her birimizde mevcut olan sıradan yetenekleri kullanıyoruz.
ZİHNİ HAZIRLAMAK
İmgeleme yardımıyla iyileşmek için zihnimizi hazırlamanın dört evresi vardır. İlk ikisi her imgeleme egzersizinde yer almaktadır. Ben bu süreçlere niyet ve sakinleşme diyorum. İkinci ikisi, bir bütün olan imgeleme deneyiminin bir parçasıdır. Bu unsurlara da arınma ve değişme diyorum.
Niyet
İmgeleme doğrudan ve dramatik bir şekilde niyete yani dikkatimizi ve hareketlerimizi yönlendiren mantal aksiyona bağlıdır. Niyetin ne olduğunu hepimiz biliriz. "Gelecek ay tatil iznimi almaya niyetliyim" deriz ve ona göre plan yaparız.
Büyük ve küçük meselelerde niyetimiz bize rehberlik eder. Televizyonunuzu açmanız onu izlemeye niyetlendiğinizi gösterir. Niyet, fizyolojik sistemlerimiz boyunca kanallaşmış arzularımızın aktif ifadesidir. Çoğu zaman fiziksel veya mental aksiyon olarak kendisini gösterir. En basitinden, bizim başarmayı dilediğimiz şeydir.
Bunun imgeleme ve iyileşmeyle ne ilgisi vardır? Biz bir imgeleme egzersizi yaptığımız zaman, daima niyetimizi tanımlamak ve açığa çıkarmakla işe başlarız. Örneğin, kırık bir kemiği iyileştirmek istiyorsanız, egzersize başlamadan önce bunu kemiğinizi kaynaştırmak için yaptığınızı kendi kendinize söylersiniz. Kendinize bir içsel eğitim vermektesinizdir. Bu işi, zihninizin sadece üzerinde çalıştığınız süreçte odaklanması için bir çeşit bilgisayar programı olarak düşünmeniz mümkündür. Kendi kendinize özel bir görevi başarmak üzere olduğunuzu söylediğiniz zaman ve bu konuda hiç şüpheniz kalmadığı zaman, imgeleme kullanmaktaki başarınız yükselecektir.
Niyet iradeye bağlıdır, bu da bizim seçimlerimizi yapmamızı mümkün kılan yaşam gücü dürtüşüdür. Her birimizin iradesi vardır ve bu her gün, bütün gün, sabah kalktığımız zaman, giyinirken, işe giderken, işimizde çalışırken veya bu kitabı okurken yaptığımız seçimlerimize yansır. Bütün bu hareketlerimiz iradi hareketlerimizdir.
İrademize bir yön verdiğimiz zaman, bir niyet beslemiş oluruz. Niyet yönlendirilmiş iradedir ve hayal gücü ile üretilen kendi kendini iyileştirme çalışmalarının tümünde önemli bir yer tutar. Hayal gücümüzü kullanmak suretiyle irademizi içimize yönlendirerek bizi daha sağlıklı olmaya ve daha fazla zenginliklerle yaşamaya götüren yeni yeni yollar bulabiliriz. Kendi hayatımızın şuurlu efendisi oluruz.
Günlük hayatımızın akışında irademizi çoğu zaman kendi dışımızdaki olaylara odaklanmak için kullanırız: ya dünyadan bir şeyler almaya çabalarız ya da dış dünyayı kendi ihtiyaçlarımıza göre (ya da ihtiyacımız sandığımız şeylere göre) şekillendirmeye çalışırız. Aynı iradeyi, yönlendirilmiş niyetimizden gelen aynı gücü, değişmek ve hayatımıza hakim olmak için kendimize çevirebileceğimizi unuturuz. Tetikte bekleyen irade, bu şuurlu niyet, imgesel iyileşmenin merkezinde yer almaktadır. Çoğu zaman kendi kendimize yardım etmek için göstereceğimiz çabayı başkalarından bekleriz, her türlü otoriteye teslim oluruz, çünkü irademizi kendimiz için kullanmamaya şartlanmışızdır. İmgesel iyileşme, bize daha çok bağımsızlık ve özgürlük kazanma fırsatını verir. Bazı kimseler bu fırsattan yararlanmakta tereddütlü davranabilirler, ama bir kere yararlarını deneyimlediklerinde, korkudan çok coşku duyarlar. Bu tür insanların hatırlamaları gereken şey, kendi iyileşmelerine katkıda bulunmak için, kendilerine hayal güçlerini kullanmakta özgürlük ve yetki tanıdıkları zaman, kendileri de dahil olmak üzere, hiç kimseye zarar vermedikleridir.
Sakinleşme
İmgesel iyileşme için zihnimizi hazırlamanın gereklerinden ikincisine sakinleşme adını veriyorum.
İyileşilecek çevre dolayısıyla iki çeşit sakinleşmeye ihtiyaç vardır: dışsal ve içsel. Dışsal sükunet, içe yönelme görevimize konsantre olmamıza yardım eder. Aklımızı dağıtan şeyler ve günlük sıkıntılar bu tür dikkati engeller. İmgeleme yapabilmek için bir manastır veya bir mağara istemiyoruz, ama rahatsız edici gürültülerin kulak tırmalayıcı tesirlerinden uzak durmak zorundayız.
Öte yandan bazı sesler içsel sükunet bulmamıza yardımcı olabilir: kuş sesleri, hava olaylarının sesleri, hatta trafiğin uzaktan gelen uğultusu (klakson sesi bile!). Eğer bu sesler karşısında öfkelenmez veya onları duymamak için bir çabaya girmezsek, onlar kısa zamanda egzersizin bir parçası olacaklardır. Eğer kendinizi gürültüye kapalı tutmak için aktif çabalar gösterecek olursanız, bu iş sizi çok fazla meşgul edeceğinden imgeleme sürecinde "tıkanıklık" yaratabilirsiniz.
Bazı kimselerin bana egzersizlerini metroda veya bir belediye otobüsünde yaptıklarını söylemeleri, böylesine dopdolu bir çevrede çalışmalarının mümkün olduğunu gösteriyor. Bununla beraber, ben bu türlü bir uygulamayı tavsiye etmiyorum (sizler, üzerinde çalıştığınız rahatsızlığınız dolayısıyla egzersizinizi günde defalarca ve belki de bir iş çevresinde yapmak zorunda kalmadıkça), çünkü bu şartlar imgeleme çalışmasının günün alışılagelmiş faaliyetlerinin içine katılmasına yol açacaktır. İmgeleme, ne kadar çaba gerektirmese de, özel bir işlevdir, günlük becerilerinize ekleyeceğiniz diğer bir alışkanlık değildir. Her gün işe giderken yapmak zorunda olduğunuz otobüs seyahatlerinin sıkıntısından bir kurtuluş olarak imgeleme egzersizlerini kullanmayınız. İyileşme imgelemeleri kendi şartlarına tabidir, ayrı bir yerde ve dolayısıyla, bu işe ayrılmış bir zamanda uygulanmaları en iyi sonucu verir. Genel olarak, imgeleme egzersizlerinin günde üç kere yapılmalarını tavsiye ediyorum: kahvaltıdan önce, gün batarken ve yatmadan önce.
Sakinleşmenin içsel unsuru gevşemedir. Size daha önce anlattığım iki imgeleme egzersizinin de nefes verme tavsiyesiyle başladığına dikkat etmişsinizdir. İmgeleme egzersizine başlamadan önce nefes alıp vermenin en faydalı yolu üzerinde biraz daha konuşacağız, ancak burada, önerdiğim imgeleme çalışması için, duruma göre, bir veya birkaç kere nefes alıp vermenin uygun ölçüde hafif bir gevşeme sağlamaya yeterli olacağına dikkat çekmek istiyorum.
Meditatif gevşeme veya derin gevşeme dediğimiz durum burada uygun değildir. Aslında bunlar sizi daha az uyanık ve hatta uykulu bir hale getirebilir ve bu yüzden imgeleme deneyimine daha az tepki verirsiniz. Önemli nokta gevşemiş bir hale gelmek değil, imgelemek ve anımsamaktır. Dikkat veya artırılmış bir uyanıklık, gerekli olan zihin halidir ve imgeleme aktivitesi başlı başına artırılmış bir dikkat yaratır.
Şimdi, eğer genelde epeyce gergin bir vaziyette bulunuyorsanız ve nefes verme egzersizi sizde içsel bir gevşeme sağlamaya yetmiyorsa, 5. bölümde sizin için ek bir egzersiz bulunacaktır. Ama unutmayın, "derin" gevşeme hali arzu edilmemektedir.
Arınma
İmgeleme çalışmasının üçüncü bir unsuru, benim arınma adını verdiğim süreçtir. Her imgeleme egzersizi arınma içermez, ancak arınma, sağlıklı olmak amacıyla kendinizi açmanızın en önemli ilk basamaklarını teşkil eder.
Eski tıbbi sistemlerin çoğunda arınma işlemleri uygulanıyordu. Örneğin, Mısırlı hekimler, Doğu'da olsun, Batı'da olsun, eski dünyanın bilinen bütün kültürlerinde görüldüğü gibi, banyo yapmayı iyileşme için bir gereklilik haline getirmişlerdir. Romalılar şifalı kaplıcalarında kendilerinin geliştirdiği banyo ve arınma yöntemleriyle ün salmışlardır. Modern kaplıca ve Avrupa'da kullanılan hidroterapi, sağlık kazanmak maksadıyla yapılan bu eski arınma işleminin popüler yan ürünleridir. Eski Yahudiler mikvah adı verilen bir saflaştırma ritüeli başlatmışlardı; bu olgu, sebt gününün (aslında bir arınma günü olduğundan) kutlanması kadar kişisel sağlığa duyulan ihtiyacı da akla getiriyor.
Genelde arınmaya verilen tepki bir tür ağırlıklardan kurtulma hissi olarak algılanır, bunu çoğumuz bir dereceye kadar banyo yaptığımız veya duş aldığımız zaman deneyimleriz. Klinik deneyimler arınmanın içsel anlamını doğrular. "Karanlık" ve "pislik" durumlarının hatırlattığı çeşitli ruh hallerini ve rahatsızlıkları bir düşünün. Dünya üzerinde büyük nüfus azalmalarıyla sonuçlanmış olan bakteriyal enfeksiyonların yol açtığı korkunç hastalık salgınlarının pek çoğu halk sağlığının bozulmuş olduğu çevrelerden ve sağlıksız şartlardan kaynaklanmıştır. Yaşadığımız zamanlarda da kronik hastalıklar, büyük ölçüde kirlenmiş hava, toprak ve suların yer aldığı iklimlerde ortaya çıkmaktadır.
Psikoza bağlı haller de dahil olmak üzere, akıl hastalıkları, şiddet içeren cinsel fanteziler gibi "kirli" düşüncelerle ve mastürbasyon gibi suçlulukla ilişkili görülen eylemlerle karakterizedir. Şiddetli bir depresyon hali yaşayan insanlar çoğu zaman fiziksel olarak bakımsız görünürler, sosyal ilişkilere karşı ilgilerini yitirmekle birlikte psikozlu kişiler gibi giderek pis bir hal alırlar ve vücutlarını temiz tutmak için kendilerine gereken fiziksel enerjiden yoksun kalırlar. Günümüzde aşırı ama giderek yaygınlaşan bir örnek, çöpe atılmış eşyalarla dolu torbalar taşıyan, kir pislik içindeki giysilerinden erkek mi, kadın mı oldukları anlaşılamayan bazı zavallı evsiz barksız insanlardır. Delinin en eski anlamı "temiz olmayan"di.
Arınmanın imgeleme çalışması için gerekli olduğunu söylerken, tabii ki fiziksel temizlikten fazlasını kastediyorum.
Ahlakçılık taslamadan diyebilirim ki sağlıklı olmak, kelimenin her türlü anlamıyla "temiz" olmaktır. Ahlakçı açıdan düşünürsek, diğer insanlara karşı davranışlarımızda ne kadar "temiz" olduğumuzu sorgulamalıyız. Pek çok insan doğuştan gelen haklarının bir parçası olarak hastalanmaktan uzak kalacaklarını umarlar. Oysa, hastalık ve vicdansız davranışlar ve -"pis işleri" yanlarına kâr kalıyor gibi görünse de-bunların sonucunda deneyimlenen suçluluk ve kendini cezalandırma duyguları arasında bir bağlantı kuramadıkları takdirde, bir yanılgı içinde oldukları söylenebilir.
Şu sözü ne kadar çok işitmişizdir: "Beden yalan söylemez." Benim tecrübelerime göre, bu söz bizim namus ve ahlakla ilişkili sağlığımız kadar yeme alışkanlıklarımız, bedenimizi çalıştırmamız ve işe karşı aldığımız tavır için de geçerlidir. Her birimizde, namus ve ahlak açısından her eksik davranışımız bedenimize kaydedilir ve bedensel ve mantal hayatımızın işleyişinde ters etkiler meydana getirebilir.
Ahlaki açıdan eksiklik sadece başka birini bilinçli olarak aldattığınız veya zarar verdiğiniz anlamına gelmez. Mesele bundan daha karmaşıktır. Siz kendinizi de aldatıyor olabilirsiniz.
Bana kanserli bir hasta gelmişti. Anne tarafında yaklaşık dört kuşaktan beri bu hastalık vardı. Ayrıca, her kuşakta kanser kurbanının bir erkek kardeşi aileye utanç verecek, itibarını zedeleyecek, parçalanmasına sebep olacak davranışlar sergiliyordu. Kanser kurbanlarının hepsi de aile reisiydi ve kardeşlerinin bu yanlış davranışlarından haberdardı. Aynı zamanda, hepsi de yaşadıkları dehşet ve üzüntüye gizlice göğüs gererek sorunlarını örtüp bastırmayı tercih ediyorlardı.
Benim hastamın hayatında ailenin yüz karası, boğazına kadar borca batmış, hepsinin başına sürekli dert açmaktan başka bir işe yaramamış, sevimsiz bir kumarbazdı. Hastam, kardeşinin borçlarını ödeyebilmek için kendi ailesinin bütçesinden her zaman bir miktar para ayırıyordu. Aile bireyleri zor şartlarda yaşamalarının bu sebebe dayandığını bilmiyorlardı. Hastam aslında kendi ailesinden bilinçsizce para çalıyor gibiydi. Dahası, neler olup bittiğini onlara söylemediğinden yalancı durumuna düşüyordu. Aslında namuslu ve dürüst bir karaktere sahip olmasına rağmen kardeşinin olumsuz davranışına "destek" olmakla kendi şerefini tehlikeye atıyordu.
Birlikte yaptığımız çalışma sırasında hastam, kardeşinin durumundan bütün aileyi haberdar etmek gerektiğini anladı. Bu aşama gerçekleştikten sonra, şüpheler giderildi ve ailenin geri kalan bireyleri de kardeşle karşı karşıya gelerek kendisinin yardımına koştular. Sonuçta o kişi tedaviye girdi ve aynı zamanda bir kumar bağımlıları terapi grubuna da katıldı.
Benim hastama gelince, üzerinden bir yük kalkmış gibi hissediyordu ve bir iyilik dönemine girme belirtileri göstermeye başladı.
Kendimizi iyileştirmek için "hareketlerimizi temizlemek"le işe başlamalıyız. Bu, imgeleme gözünün açılmasından önce gelen bilinçli irade eyleminin bir parçasıdır, kendi içimizi ciddi ve berrak bir bakışla gözden geçirerek bedenimizin ve duygularımızın bize neler söylediğini anlamaya açık olmak için alacağımız kararın bir parçasıdır. İmgeler kullanmak suretiyle, bir şeyin yanlış olmasından gelen yadsımalarımızdan arınabilir, aldanmalarımızdan kurtulabilir ve alışkanlık halini almış yıkıcı davranışlarımıza ışık tutabiliriz. Ondan sonra rahatsızlıklarımızla bizzat karşı karşıya kalıp kendimizi iyileştirebiliriz. Arınma, iyileşmenin bir parçasıdır ve bu ikisi bir araya gelince, yeni, pozitif gelişme ve esenliğe yol açacak yeni, sağlıklı davranışların ortaya çıkmasına zemin hazırlanmış olur.
İmgelemeyle yapılan bir arınma egzersizi de kendinizi güne hazırlamanızın harika bir yoludur.  
Değişmenin, imgeleme yoluyla sağlanan iyileşmenin bir unsuru olduğunu söylediğim zaman ne anlatmak istiyorum?
Modern kuantum fizikçileri de Çinli mistikler gibi, bizim sübjektif olarak zaman diye deneyimlediğimiz olgunun, yani bizim bu sınırlı gerçeklik tablomuzun aslında sürekli bir değişim akışı olduğunu söylemişlerdir. Doğrusuna bakılırsa, Çinlilerin geleneksel tıp sistemleri bütünüyle/hastalığın akıştaki tıkanıklıkla, diğer bir deyişle, eşyanın değişen tabiatına karşı gösterilen dirençle, eş anlamlı olduğu öncülü üzerine kurulmuştur.
Hepimiz "iyi durumlar" olarak kabul ettiğimiz şeylere tutunmaya çalışırız ve bu tutunmamızda gerginleşir, ıstırap veya hoşnutsuzluk olasılığına karşı direnç gösteririz, bu yüzden uzak kalmaya çalıştığımız ıstırabın içine balıklama dalarız. Sürekli olduğu varsayımıyla sürekli olmayan bir şeye tutunma eyleminin başımızı derde sokacağı mantıklı bir düşüncedir. Çoğu kez, bu dert bedensel bir rahatsızlık şeklinde ortaya çıkar.
İmgeleme üzerinde çalışmış olan tanıdığım herkes, "kendini daha iyi hissetmenin "işleri oluruna bırakmak" suretiyle hayatın olaylarının akışını kesmek için çaba göstermekten vazgeçmeleriyle ortaya çıktığını ifade etmiştir. Bu insanlar kaderci olmuyorlar, "kaderde yazılı olan nasıl olsa olacaktır" diyerek pasif bir halde bir su kenarında oturup kalmıyorlar. Bunun ötesinde, sabit, sınırlı deneyimler, olaylar ve durumlarla kendilerini özdeşleştirmelerinden doğan ümitsizliklerini aktif bir şekilde oluruna bırakıyorlar. Oluruna bırakma süreci derinleştikçe iyilik hissi gelişiyor. İmgeleme ile değişme süreci içinde akmak arasında ayrılmaz bir ilişki vardır.
Bu durum sağ beynin sezgi ve resim oluşturma faaliyetiyle ilişkili görünmesine, sol beynin ise mantık, konuşma ve rasyonel düşünceyle ilişkili görünmesine bağlı olabilir. Hayal gücünü başıboş bırakmak, birbirini izleyen söze dayalı düşüncelerden çok, belli bir sebepten doğmayan resimlere yer açmak, olayların akışına teslim olmamızı sağlar. Hayal gücünü tekrar mantıklı düşünceyle eşit tutulacağı seviyeye getirdiğimiz zaman, değişime ve yenilenmeye kendimizi açarız. Şimdi-anları oluştukça bunların sürekli olarak birbirlerini izlemelerinin tadını almak için kendimize bir fırsat vermiş oluruz.
Bu, bizim hemen çoğu zaman, geçmiş veya gelecek üzerine odaklandığımız olağan deneyimlerimizden oldukça farklıdır. O deneyimlerde akışa değil, süreksizliğe odaklanırız; kendimizi tahripkar türden bir yargı ve anlam kattığımız sabit noktalara bağlarız.
Örneğin, "7 Haziran 1953'de liseyi bitirdiğimizi" düşünüyor veya "Pearl Harbor baskını 7 Aralık 1941'de olmuştu" diyoruz, sonra da bu olaylara bir dizi düşünce, anı, duygu, projeksiyon ve tavır ekliyoruz. Bu olaylar somutlaşmış küçük hatıralara dönüşüyor ve bunları bir kabuk biçimine sokarak kendimizi onlarla kuşatıyoruz, zamanla hayatın normal akışında kırılamayacak kadar sertleşen, kalınlaşan bir kabuk.
Eğer insanların alışık oldukları tarzda yorumlar yapmadan, bir şekilde kişiselleştirmeden, yargılamadan, hoşnutluk veya hoşnutsuzluk göstermeden sadece olayın kendisine dikkat edebilsek, hastalıklara ve mutsuzluktan gelen rahatsızlıklara yol açabilen "duygu özdeşleşmelerine" takılıp kalmazdık. Sonsuza kadar genç ve sağlıklı yaşayabilmemiz mümkün değil. Önemli olan yaşam nehrinin akışı içerisinde karşımıza çıkan her tür yeni şartlara esneklik ve uyum gösterebilmektir. Bildiğimiz tüm aziz ve kahramanları diğer insanlardan farklı kılan en önemli şey esneklik ve uyum yeteneklerini hedefleri doğrultusunda sonuna kadar kullanmalarıdır.
Bizler bir kere değişime ayak uydurduktan sonra, pek çoğumuzun yaşadığı paradoksu anlayabiliriz. Çoğumuz kendimizi, kaderimizi tayin etmek üzere harekete geçebilen, bireysel, görünüşte bağımsız, yetenekli varlıklar olarak kabul etme eğilimindeyiz. Yine de bununla birlikte, çoğu zaman başkalarından "farklı" görünmekten derinden derine bir korku duyarız. Kendimizi bağımsız olarak düşünmemiz derinden tatmin edici olsa bile, bizler gerçekte olaylar karşısında yeni bakış açılarına karşı direnç gösteririz ki bireysellik ve bağımsızlığın asıl ayar damgası onlara açık olmaktır. Kendimizi diğer insanlardan farklı ve daha özgür iradeli görmekten hoşlanırız ve kuşkusuz böyle olmamız da mümkündür. Ancak bazılarımız için bu duygunun altında sosyal açıdan onaylanmaya, yani herkese benzemeye karşı bir özlem de gizli olabilir.
Maddi dünyada başkalarından daha zengin, daha "kendi kendini yetiştirmiş" olmak suretiyle dikkat çekmeye çalışırız, ama bu dünyada yükselirken diğer zengin insanların normlarına ayak uydurduğumuzu görürüz. Doğrudur,
paranız olduğu zaman hayal gücünüze yenik.düşmenizde daha çok özgürlük mevcuttur, oysa zengin olanların dışında kalan bizlerin para kazanma çabasından bıkıp usandığımız kadar, onlar da lüks içinde geçen hayatlarından sıkılmış olabilirler. Sadece dış şartlarını değiştiren insanlarda değişim ortaya çıkmaz.
Beden ve zihnimiz üzerinde gerçekleştirdiğimiz imgeleme çalışması, doğru bireyler olmak için kendimizi özgürleştirme sürecine bir giriş yapmaktır, bunun sonucunda değişimle birlikte kolayca yaşamamız mümkün olur. İmgeleme çalışması, maddiyatın ve gösterişin tutsak ettiği dünyaya sırt çevirmemizi mümkün kılmak suretiyle, sağlığımızı çoğu zaman olumsuz etkileyen kısıtlayıcı tavır ve davranışlardan kurtulmamıza yardım eder.
Niyet, sakinleşme, arınma, değişme iyileştirici bir zihin halinin bileşkenleridir. Bu aktivitelerin her birini kendi içinde ödüllendirici ve kendinden ödüllendirici bulacaksınız. İteride-ki sayfaları okudukça, rahatsızlık ve sorunlarınızı iyileştirirken yararlanmanız için bu bileşkenleri nasıl kullanacağınızı öğrendikçe, sadece daha sağlıklı bir insan olmakla kalmayacak, aynı zamanda daha özgür bir insan da olacaksınız, hayatın bize sunduğu sonsuz imkanların bazılarını deneyimleme-ye hazır olacaksınız.
DERLEYEN...EMRE ŞEN (KESFETKENDİNİ EDİTÖRÜ)
İletişim:[email protected]

Bir yorum

Cevapla

 
3+2 İşleminin Sonucu  
Yukarı Çık